29 Kasım 2013 Cuma

Antik Dönemde Altın Nasıl Üretildi


Altın konusundaki mitolojik öyküler Midas'la sınırlı değil. 17 Şubat 1923 tarihinde arkeolog Howard Carter, M.Ö. 1343'te ölen Tutankhamon'un mezarını ortaya çıkardığında, buradaki altın miktarı hayal tacirlerini yeniden hareketlendirdi. Bir efsaneye göre, tanrı Osiris, tanrı Anubis'in yardımıyla yeryüzündeki bütün altını ele geçirdi ve bunu Birinci Hanedan'ın firavunlarına verdi. Ama bugün Eski Mısır'ın altın zenginliğinin, özellikle Nübye bölgesindeki madenlerden geldiğini biliyoruz. Bunu kuşkusuz firavunlar da biliyordu. Çünkü "Nub", Mısır hiyeroglif dilinde altın anlamına geliyordu. Ancak o tarihte kimse Nübye'den bahsetmiyor, herkes efsanevi "Punt" diyarından söz ediyordu. 
Bir başka efsanevi altın diyarı ise, Eski Ahid'de adı geçen "Ofir" idi. Oradan getirttiği altınlarla, Yahudi kralı Süleyman, Kudüs'teki ünlü Süleyman Tapınağı'nı inşa ettirmişti. Bilim adamları şimdiye kadar "Ofir" diyarının neresi olduğunu tam olarak saptayamadılar. Ama, o tarihlerde altının, Arabistan'dan Fenikeli denizcilerle taşındığı ileri sürülüyor. 

Geçen yüzyılın sonlarında Alman arkeolog Heinrich Schliemann, Miken ve Troya altınlarını gün ışığına çıkarınca, dikkatler bu kez de eski bir Yunan efsanesine çevrildi. Acaba büyük ve tehlikeli bir deniz seferine çıkan Argonotlar, dev yaratıklar Kikloplar'la mücadelelerinde galip çıkıp, o ünlü "Altın Vadi"'yi bulmuşlar mıydı? Günümüzde, bu altınların Balkanlar'da ve Kırım bölgesinde yaşayan barbar halkların yağmalanmasından geldiği kanıtlandı. Çünkü, M.Ö. 4000 yılına ait bazı Yunan metinlerinde, Yunanlılar'ın barbar komşu kavimlerin altınından haberdar oldukları açıkça belirtiliyor. 

Tutankhamon'un mezarından çıkarılan altın eserler bugün Kahire Müzesi'nde sergileniyor. Altın madenini gösteren bir Mısır haritası... 
Mayalar'a ait bu altın disk, bugün British Museum'da sergileniyor. 1800'lerde, Silezya bölgesinde bir başka efsane yayılmıştı. Şeytan, bölgede bir yeraltı krallığı kurmuştu ve buraya giren insanlar büyük acılarla ölüyordu. Aslında olay, tüm madencilerin çok yakından bildiği, grizu gazının etkisinden başka bir şey değildi. 

Altın konusundaki en büyük Ortaçağ efsanesi ise, Fafter adlı bir ejderhanın el koyduğu Ren Nehri'nin altınlarıydı. Bu efsanenin gerçeği ise şuydu: Söz konusu altın, Alp Dağları'ndaki madenlerden çıkarılıyordu. Onu ilk keşfeden filozof ve teolog Albert Mago idi. 1342 yılında Salzburg başpiskoposu, bu madenlerin işletilmesini ve çıkan altının küçük teknelerle Ren Nehri boyunca taşınmasını emretmişti. Daha sonra, Latin Amerika'dan getirilen altın daha ucuza geldiği için bu yol terk edilmişti. Yani, altınlara el koyan dev ejderhanın adı, ekonomik rekabet idi.

Kuyumculuğun doğuşu Değerli madenler ve taşlar, insanlık tarihi boyunca kimi zaman güzellik, kimi zaman zenginliğin ve asaletin simgesi olarak işlendi, kullanıldı. Takının tarihi, günümüzden 30.000 yıl önceye, Üst Paleolitik Çağ'a kadar uzanıyor. Ancak uzmanlar, gerçek anlamıyla kuyumculuğun, Mezopotamya'da, Mısır'da ve Anadolu'da, M.Ö. 4. binyılın sonlarına doğru başladığını belirtiyorlar. 
Antik takıların karmaşık kompozisyonları, ayrıntılı ve özenli işçilikleri incelendiğinde, akla hemen bunların hangi aletlerle, hangi üstün teknik bilgiyle yapıldığı sorusu geliyor. İnsanın yaratıcı gücünün bir uzantısı olan bu teknik gelişimler, aynı zamanda insanın çevresindeki malzeme ile savaşımının da bir göstergesi.

Kültürün en eski çağlarından itibaren teknik ve insan iç içe... Plastik deformasyonu çok yüksek olan altının bu özelliği, İlk Tunç Çağı'nda biliniyordu. Eski çağların ustaları, saf altını döverek zar gibi inceltebiliyorlardı. Varak ve varak kaplama denilen bu teknik Mısırlılar, Çinliler, Yunanlılar tarafından kullanılmıştı. İslam sanatında altın ve gümüş varaklar, ahşap ve metal eşyanın yanı sıra minyatürlerin renklendirilmesinde, baskı motiflerinde ve elyazmalarında geniş ölçüde kullanılmıştı. Kuyumculuk tarihinin başlangıcı gibi kabul edilebilecek varakçılık sanatı, 19. yüzyıl sonlarında savaş döneminin ekonomik sıkıntıları ve değişen sosyo-kültürel koşullarda hızla geriledi ve unutuldu. Kuyumculuğun tarihi, doğal olarak sayısız tekniklerle dolu. Günümüz kuyumculuğunda seri ve standart üretim için kullanılan santrifüj (merkezkaç) veya vakum gibi döküm tekniklerinin temeli olan kaybolan mum tekniği, delikli süslemeler yapmak için kullanılan ajur, kazıma tekniği, taneleme anlamına gelen granülasyon ya da Türk kuyumculuğundaki karşılığıyla güherse, tombaklama ve mine tekniği bunların belli başlıları...
Uşak/Lydia hazinesi ya da popüler adı ile "Karun Hazinesi" Anadolu'da kuyumculuk ve kullanılan aletlerle ilgili önemli bilgiler sunuyor. Bu hazine içinde yer alan iki tane bronz üfleme borusu ile takı ve heykelcilik üretiminde kullanılan 30 parça bronz kalıptan oluşan kuyumcu aletleri özel bir öneme sahip. Bronz üfleme boruları metalin ergitilmesi sırasında körük uçlarına takılıyordu. Bulunan kalıpların bir bölümü stampa pinçonlarıydı. Bir bölümü de kalıp üzerine konulan ince soy metal levhaların, çekiçlenerek kalıbın formunu alması için kullanılan dövme kalıplarıydı.

Antik Dönemde Altın Nasıl Üretildi


Altını saflaştırmak... Mısırlılar, bundan tam 3.000 yıl önce altını saflaştırmayı ve işlemeyi biliyorlardı. Ara-dan geçen onca zamana ve gelişen tekniklere karşın, bu alandaki temel işlemlerde çok büyük değişiklikler olmadı. İşte altını saflaştırmanın bu geçmişten gelen 4 ana yöntemi... Cilalama (parlatma) : Madenden çıkarılan materyal, özel bir kap içinde, tazyikli su ile yıkanıyor. Diğer minerallerden ve topraktan oluşan kirlilik suyla birlikte akıp gidiyor. Geriye saf altın kalıyor. Siyanürleme: Madenden çıkarılan mineral, siyanür alkalin ile karıştırılıyor. Ortaya karmaşık bir madde çıkıyor. Daha sonra birtakım özel tekniklerle bu karışımdan altın çekilip alınıyor. Karışım yöntemi: Madenden çıkarılan mineral ince ince parçalanıyor ve daha sonra cıva ile karıştırılıyor. Daha sonra bu karışım, ikinci bir işlem olarak damıtılıyor ve altın elde ediliyor. Arıtma yöntemi: Madenden çıkarılan mineral, ya sülfürik asit ya nitrik asit ya da klor ile arıtılıyor ve ayrışmanın sonunda altın elde ediliyor.

Altının mistik özeliklerine ilişkin inançlar, eski uygarlıkların kültüründe önemli bir yere sahipti. Örneğin İnkalar, altının "Güneş'in teri" olduğunu düşünüyorlardı ve altından yaptıkları değerli nesneleri güneş tanrısına armağan ediyorlardı. Eski Mısırlılar, altının tahrip olmayan gücüne hayrandılar. Bunun için, başka bir hayata doğru yolculuğa çıktıklarına inandıkları ölülerini, altın kaplama sarkofajlarla koruma altına alıyorlardı. Her dokunduğu nesneyi altına çeviren Midas'tan, altın yumurtlayan tavuğa, tüm çocukluğumuz altın üzerine kurulu öykülerin bombardımanıyla geçti. Kuşkusuz bunların çoğu bir efsane... Ama, aralarında gerçek payı olanların sayısı da az değil. Örneğin, Yunan mitolojisine göre tanrı Dionysos, Frigya kralı Midas'a dokunduğu her şeyi (buna ayaklarıyla dokunduğu şeyler de dahildi), altına dönüştürme gücü vermişti. Bugün bilimsel çalışmalar bu efsaneyi açıklayabiliyor. Midas'ın kralığının hayat kaynağı, bölgedeki Sardes Nehri'ydi. Bu su yatağının Antikçağ'da altın madeniyle dolu zengin alüvyonlar içerdiği artık biliniyor. Kuşkusuz, Kral Midas bu nehirde dolaşırken ayaklarının dibindeki altın tortuları ortalığı parıldatıyordu. 

Lydıalı'lar Bozdağ (Tmolos) üzerindeki altın madenlerini keşfettiler. Antik Çağda "Kroisos kadar zengin" sözü bir deyim oldu. Günümüzde de bu deyim kullanılmaktadır. "Karun kadar zengin". Bozdağ'dan elde edilen safran parfümü Lydia dışına satılırdı. Lydialılar koyun, keçi ve atlar beslediler. Bu atlara dayalı uzun mızraklı süvarileri ile tüm eski dünyaya dehşet saçtılar.Lydialılar,süvarilikleriyle ünlüydüler.Lydia'nın uygarlık tarihine en büyük katkısı, Paktolos Çayından çıkardıkları beyaz altınla ilk madeni parayı basmalarıdır. (VII.yy.)Koyun yünlerinin boyanmasını ilk kez Sardeisli'ler bulmuştur. (Pilinius). Sardis dokumaları Sappho'nun şiirlerine girecek kadar ünlenmişti. Sardis mor renkli yatak örtüleri ve kırmızı renkli battaniyeleriyle tanınırdı. İlk dükkan sahibi olanlar, gazinoların ve genelevlerin sahibi olan ilk insanlar Lydialı'lardır.

Antik Dönemde Altın Nasıl Üretildi


Kayaların, toprağın ve suyun jeokimyasal çözümlemeleri, altın araştırmacılarına po-tansiyel kaynaklar hakkında ipuçları veriyor. Jeokimyagerler, altını doğrudan test etmek yerine, antimon, arsenik, cıva, gümüş ve talyum gibi ipucu verebilecek daha değersiz metalleri inceliyorlar. Çünkü, bu metaller daha yüksek oranlarda bulunuyor; ulaşılması kolay ve altının varlığı hakkında faydalı bilgiler sunuyorlar.

Maden yatağının çevresindeki kaya oluşumlarının özellikleri, duyarlı cihazlar kullanıldığında altının yerini bildirebiliyor. Örneğin altın, genellikle damarlar halinde, kayalardaki yarıkları ya da fayları izliyor. Normal olarak bu faylar, manyetik alandaki değişimlerle ortaya çıkarılabiliyor. Bu değişimler takip edildiğinde de maden yatağına ulaşılabiliyor.

Maden yatağı bulunduğunda, genellikle sondaj yöntemiyle örnekler alınıyor ve altının kalitesi saptanıyor. Böylece, büyük bir arama çalışmasına başlayıp başlamama konusunda karar veriliyor. Örneklerin çok dikkatli bir şekilde test edilmesi gerekli. Çünkü altının değeri, kimi zaman mikroskop altında bile anlaşılamıyor. Bu anlamda, örneğin çok dikkatli seçilmesi gerekli. Altın keşif tarihinde başvurulan hileli yollar nedeniyle pek çok yatırımcının canı yandı. Kaya yatağından altının ayıklanması için farklı yöntemler var. Bunların arasında en basit olanı, "elek" yöntemindeki gibi, kayanın parçalandıktan sonra içindeki altının çıkarılması. Ancak bu yöntem, çok düşük sınıf cevherlerde sonuç veriyor. Bunun dışında, daha etkili yöntemlerden bir başkası da altının siyanür yardımıyla kolayca ayrıştırılması... 

Altın bazı zamanlar, mikroskopla görülemeyecek kadar küçük olabiliyor. Örneğin, sülfürlü minerallerin içindekiler... Bu tip altına "görünmez altın" deniyor. Güney Afrikalı bilim adamları, altın parçacıklarını ayrıştırabilmek için öncü bir yöntem geliştirdiler. Mineral örneğiyle beslenen bakterileri kullanarak bu "görünmez altın'ı elde ettiler. Ancak, düşük kalitedeki cevherden altın elde etme konusunda çok ilginç ve yeni bir yardımcı daha bulundu: hardal bitkisi... 

"Phytology"(bitkibilimi) ve "mining" (madencilik) kelimelerinin birleşmesinden oluşan "phtyomining" yönteminde, Çin hardal bitkisi, altının ayrışmasında kullanılıyor.

Antik Dönemde Altın Nasıl Üretildi




Hemen hemen tüm doğal maddelerde, çok küçük oranlarda da olsa altın bulunuyor. Hatta, insan bedeninin bile küçük bir altın madeni olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ağırlığa göre, vücudun milyarda 100'lük bölümü altın... Yani bu, 70 kg. ağırlığında bir kişinin vücudunun farklı bölümlerindeki toplam altın miktarının 7 mg. olduğu anlamına geliyor. Yine aynı kiloda bir kişinin vücudunda 980 gram kalsiyum bulunuyor. Dünyanın madeni çekirdeği, her tonda 1,5 gram altınla zenginleşmiş durumda. Yerkabuğunda ise, bir ton kayada sadece 5 mg. altın barınıyor. Kuşkusuz, bu miktarlardaki altını bulmak çok kolay değil... Altın, yerkabuğunda izole atomlar halinde serpilmiş ve kayaları oluşturan minerallere karışmış şekilde bulunuyor. Bu değerli metal okyanus sularında da gizli... Her litrede 0,002 mg., yani toplamda 20 milyon ton gibi astronomik bir miktarda. Kulağa çok etkileyici gelmekle birlikte, deniz suyundaki altını seçip çıkarmak, toplanacak altının değerinden çok daha büyük maliyetleri gerektiriyor. 
Altın arama işlemlerinde en büyük şans ise, altının kümelenmeye uygun bir yapı göstermesi ve maden yatağı adı verilen oluşumlara yönelmesi. Maden yatağının oluşumu, jeolojik yapıya göre farklılıklar gösteriyor. Genel olarak iki ana türü var: birincil ve ikincil maden yatakları.

Birincil maden yatakları, metal oluşumuna yol açan hidrotermal sıvılar ile yerkabuğundaki kayaların kimyasal tepkimeleri sonucu çökelen altının bulunduğu yerlerde şekilleniyor. Örneğin, sıcak su kaynakları ya da volkanik bölgeler gibi... Sıcak sıvıda eriyen altın daha sonra soğuyor, katılaşıyor ve diğer metallerle birleşince altın cevheri oluşuyor.

Bu aşamadan sonra ikincil maden yatağı biçimleniyor. Altının yüksek direnç gösterdiği kaya yüzeyindeki erozyon ve havayla temas, geniş alüvyonlu yatakların oluşumuna yol açıyor ve bunlar nehirlerle taşınıyor. 1849'da California'da yaşanan "Altına Hü-cum", bir su değirmeni işçisinin, dere yatağında tesadüfen bulduğu altın külçelerinden sonra başladı. Sierra Nevada'nın kayalarının üzerindeki altın, binlerce yıllık erozyon sonunda serbest kalmış ve nehre taşınmıştı. Altınla karışık alüvyon, bin yıllık süre içinde nehirler yoluyla dağlardan dere yatağına inmişti.                                                                                      

Altın, sudan 19 kat daha ağır olduğu için, hızla dibe çöküyor. Bu nedenle şelale ta-banlarında, büyük taş ya da kayaların çevresinde, çatlaklarda veya nehrin çok yavaş aktığı geniş bölümlerin tabanlarında birikiyor."Elek" ya da "leğende yıkama", altın avcılarının bu biriken altını topraktan ayrıştırmak için kullandıkları geleneksel yöntemlerin başında geliyordu. M.Ö. 2500 yılına ait yazılı kaynaklarda, Mısırlılar'ın bu yöntemi kullandıkları anlatılıyor. Ve bu işlem bazı ülkelerde hâlâ tercih ediliyor. Altın arayıcıların kullandıkları leğene benzeyen kap, ilk kez Batı Afrika'da, 1471 yılında Portekizliler'in istilasından önce kullanıldı. 

Altın bulma çalışmalarındaki modern yöntemlerde jeoloji, kimya ve fizikten birlikte yararlanılıyor. Madencilerin sık sık andığı eski bir atasözü, bugün altın arama çalışmalarında da benimseniyor: "Eğer fil bulmak istiyorsan, filin bulunduğu ülkelere git..." Bu doğrultuda bilim adamları da, altının oluşabileceği alanlarda araştırma yapmayı tercih ediyorlar.

28 Kasım 2013 Perşembe

KUYUMCU SÖZLÜĞÜ




Ağartma:  Altın gümüş eşyaların sulandırılmış sülfirik asit (Zaç Yağı) içerisinde temizlenip oksitlerinden arındırılması. 
Ajur:  Altın veya gümüş levhaların üzerine yapılan motiflerde kıl testere ile lüzumsuz yerlerin boşaltılarak kafeslerin açılması işlemidir. 
Akışkanlık:  Erimiş alaşımın kalıba iyi akabilme ve kalıbın tam şeklini alabilme özelliğini gösteren karmaşık özellik. Genellikle, aşırı ısıyla ve oksitlenme olmadığında artar. Çok çeşitli deneysel döküm test parçaları tarafından değerlendirilir. 
Alaşım:Alaşım Yapmak:  İki ya da daha fazla sayıda metalin, bileşen metallerin ayrı ayrı olduğundan daha iyi ya da daha dengeli özelliklere sahip olacak şekilde genellikle bir arada eritilerek oluşturulmuş bileşimi. 
Alaşım: İki veya üç cins metalin muhtelif oranlarda karıştırılıp eritilmesiyle meydana gelen karışım 
Alçı:  Erimiş altın alaşım elde edilmesi ve modelin tam ayrıntılı olarak kopyalanması için, hızlı-çöken silis cürufu ve bağlayıcının (etil silisat ya da asit fosfat), form elde etmek için plastik ya da mum model tarafına dökülüp yakıldığı refrakter kalıp. 
Alefi: Elmasın pırlanta kesiminde tabla üzerinde oluşan fasetlere verilen isim 
Alet ve Malzemeler: Aralarında mandal, kopça, küpe eli, kanca, döner kanca gibi araçların da bulunduğu altın takı montajına uygun olarak piyasada bulunan bileşen ya da el yapımı parçalar 
Amalgam: Metallerin civa ile yaptığı alaşım 
Amnyant:  Altın-gümüş objelerin üzerine konularak kaynak işlemlerinin yapıldığı yanmaz kağıt 
Ana Metal: Altın, gümüş ve platin grubu metaller dışındaki hemen tüm metaller (örneğin; bakır, nikel, çinko). Ancak, alaşım bir araya getirme ya da kaplama yapılan değerli metallerle de ilişkilidir. 
Anot: elektroliz işlemlerinde kullanılan (+) kutup 
Anot: Elektro kaplama/elektroformlama işleminde metal temin eden pozitif elektrot. 
Anti-Eritken Madde:  Bir takım alanlarının kaplanması için kullanılan ve kaynağın ıslanmasını ve akmasını önleyen bir bileşik. 
Astar: Külçe altın veya metal levhalarının silindirde inceltilerek işlenmeye hazır hale gelmiş hali

Aşırı Isı:  Döküm sırasında akışkanlık kazanması için bir metalin ya da sıvılaşmış bir alaşımın erime noktasının üzerindeki ekstra sıcaklık marjıdır ve erimiş metalin vaktinden önce donmaksızın kalıbı doldurmasını mümkün kılar. 
Ayar (Karat):  Altının saflık ölçüsü; 24 ayar (karat) = %100 (saf) örneğin; 18 ayar (karat) = 18/24 %75 altın metal içeriği. Ayrıca, değerli taşların ağırlık birimidir; 1 karat = 100 nokta = 0.2 gram. 
Ayar Damgalama:  Altın, gümüş ve platin parçalarının saflığının belirtilmesi için, İngiltere Ayar Damgalama Yasasına tabi UK altın ayarlama (analiz) dairesi tarafından damgalanması, ancak diğer ülkelerde genellikle gayri-resmi ayar damgalamaya başvurulmaktadır. 
Ayar Kontrolü:  Değerli metal karışımlarının saflığının belirlenmesi için değerli metal alaşımının, külçe, ingot, döküm ürünlerinin ve özellikle altın takıların analizi. 
Ayar Taşı Suyu:  Küçük işlemden doğan çizik, sıyrık, eğe izleri ve ateş lekelerinin giderilmesi için kullanılan doğal, yumuşak kayağantaşı. 2 mm ile 25 mm2 arasında değişen küçük çubuklar halinde tedarik edilebilir. Suya batırılarak el eğesi gibi, genellikle pomzadan sonra ve cilalamadan önce kullanılır.
Baget: Değerli taşların dikdörtgen pirizma halinde kesilmiş şekli 
Bağlantı Kaynağı (Yada Sızdırmaz Kaynak): Elektronik bir kontrol aygıtıyla sıralanan nokta kaynakların üst üste bindirilmesiyle kesintisiz sızdırmaz kaynak oluşturan art arda gerçekleştirilen nokta kaynak uygulaması; tek nokta kaynakta olduğu gibi, elektrotlar çubuk değil, disk olabilir. 
Başlık/Uç (Şalümoyla Kaynatma):  Alev çapını kontrol eden gaz/oksijen karışımı çıkışının türünü (başlık-karışık ya da enjeksiyon-karışık) ve büyüklüğünü açıklar. Gaz hızı, alev uzunluğunu kontrol eder.
Başlık: Başa konulan süseşyası tepelik. 
Besleme:  Döküm katılaştıkça meydana gelen büzülmenin telafi edilmesi için, döküm yolu, döküm ağızlarından erimiş durgun metalin döküm kalıplarına beslenmesi için gereken işlem. Ağırlıktan kaynaklanabilir, aksi takdirde basınçlı olabilir. Beslemenin yetersiz olması, poroziteye ve çekilme boşluğu kusurlarına yol açar. 
Beyaz Radyasyon:  Tayfın görülebilir ışık aralığında bulunan, dalgaboyu karışık radyasyon (sözgelimi 400-750 nm). Bu radyasyon bazı dalga boyu tepe değerlerini (renk şeritleri) içerebilir, ayrıca kızılötesi ve morötesi radyasyonla da ilişkilidir. 
Bezel:  Elmasın pırlanta kesiminde tabla üzerinde oluşturulan en büyük yüzeyli sekiz fasetin adı. 
Bezeme Süsleme, dekore etme 
Bileği Taşı: Çelik kalemlerin ağzının keskinleştirildiği dikdörtgen prizma şeklinde sert taş 
Bileşim Çubukları: Eriyebilir çubuklar, yük cilalama tekerlerine, cilalama derilerine uygulanır; mum ya da sabun bağlı ince öğütülmüş oksitlerden yapılır. Renkler, olası oksit ve kesme gücünü göstermektedir. 
Bor Nitrit: Pırlantaya yakın sertlikte ve 1900 °C üzerinde kararlı, son derece yüksek basınç ve sıcaklıklarda üretilen kızıl kara küp taneleri. Özellikle, elmas ile reaksiyon sorun olduğunda kaplanmış yapışkan madde olarak kullanılır. 
Boraks: Teneker diye bilinen boraks, kimyada sodyum tetraborat diye geçer. Kuyumcula r kaynak yaparken alevin alevin hararetini arttırmak ve kaynaklanacak kısmın yağ ve oksitlerden arınması için temizleyizi özelliklerinden yararlanırlar. Kaynak işleminin vazgeçilmez malzemesidir. 
Cilalama: Genellikle zımparadan sonra, perdah tozu cilalayıcı bileşenleriyle dolu fırça ya da döner tekerler kullanılarak metale parlaklığın kazandırıldığı son bitirme aşaması. 
Cimar: Yüksek ayarla üretilmiş takılara antik görüntü ve mat has rengi kazandıran kaplama tekniği güherçile ilave edilerek sodyum klorürlü su ile karıştırılır. Kaplama yapılacak bu obje bu eriğiye batırılarak işlem tamamlanmış olur. 
Çapak:  Santirfüj veya kum döküm esnasında taşan ve dökülen parçaların ek yerlerindeki fazlalıklara denir. 
Çekme: Zımbanın levhayı bir kalıptan iterek geçirdiği, ancak, levhanın çevresinin radyal çekmenin engelleneceği şekilde sınırlandırıldığı bir levha presleme işlemi. Oluşan şekil, zımbanın çevresine çekilir. 
Çentik: Testerenin açtığı gerçek yarık ya da kanal; ayrıca, malzemenin kesme genişliği ve hacmi de maden talaşı haline getirilir. 
Çırak: Çerağ-Işık-mum sanata meraklı aydınlatılması gereken yetenek ve kaabiliyeti keşfedilmiş çocuk. 
DAldırma (dekapaj) Dökümden, işlemeden ya da genellikle kaynaklamadan sonra, seyreltik asit ya da dekapaj banyosuna daldırılma yoluyla, yüzeydeki oksitlerin ve eritken maddelerin metalden çözülerek atılması işlemi. 
Daldırma Duvarın kendi kalınlığını doldurmasına izin verilen boru-çekme türü (mandrel çekmenin aksine). Genellikle, gerçek duvar kalınlığı artar. 
Derece: Pimlerle birbirine bağlanan dişi erkek çerçeve 
Derin Çekme Derin presleme işlemi; zımba, levhayı kalıptan iter ve levhanın kenarının yarıçaptan kontrollü basınç altında çekilmesine neden olur; böylece nispeten derin şekiller oluşturur. Boru oluşturma işleminin başlatılması için kullanılabilir. 
Derin Kalem:  Kafkas kalemi de denilen bu stil, zemini oyularak motifleri kabartılan bir mücevher bezeme tekniği 
Diamantin: Elmas tozundan değil, kireçlenmiş alüminyumdan yapılmış cilalama tozu. 
Divanhane: Osmanlı döneminin yüzük modası. Otası tektaş kenarları elmaslarla çevrili büyük boy yuvarlaktaşlı yüzüklere verilen isim 
Domlama (Kertme): Kubbeli bir çukur oluşturmak için blok halinde eş küresel oyuk içerisine küre uçlu keskiyle levha ya da dairenin çekiçlenmesi. Kırpma sonrası, iki eş kubbe içi boş bir küre oluşturacak şekilde lehimlenebilir. 
Döküm Tanesi Küçük parçalar ya da taneler oluşturmak için, erimiş maddenin yavaş yavaş suya dökülerek küçük çakıl taşı büyüklüğünde parçalara bölünerek eritme ve alaşım yapıını kolaylaştıracak şekilde hazırlanan metal ya da alaşımlar. Kesilmiş hurda levhaları, yeniden-eritmenin daha kolaylaştırılması için tane haline getirilebilir. 
Döküme elverişlilik: Bir alaşımın eriyebilme, kalıba dökülebilme, yeterli akışkanlığı sağlayabilme, kalıp boşluğunun tam şeklini alabilme ve çatlamadan kalıptan çıkarılabilme özelliği. Tek, basit bir testle ölçülebilmesi zordur. 
Döner Döküm:Erimiş madenin, döner kolun ortaya yakın kısmından çevredeki kalıbın içerisine enjekte edilmesi için merkezkaç gücünden yararlanılan döküm yöntemi. Kollar, helezoni yay biçiminde ya da elektrikli olabilir, genellikle, erimiş madde sıcaklığıyla tetiklenen döküme hazır sinyal ayarının alınmasıyla çalışır. 

Dövme/Dövme: Blok Çeşitli genişlik ve derinlikte D-Bölme olukların kesildiği çelik bloklar. Boru bölme yapımına başlandığında şeritlerin sivri oluk şeklinde çekiçlenmesi ya da bölme ya da çubuk bölmelerin ayarlanması için kullanılır. 
Dövülebilirlik Aşırı işlem sertleşmesi ve çatlama olmaksızın, yoğun olarak çekiçlenebilme ya da haddelenebilme (yuvarlanabilme) özelliği. Dövülebilirlik, genellikle sıcaklıkla birlikte artar. 
Dövülmüş Yarıbitmiş Ürün :Döküm külçe ile yararlı ya da standart büyüklüklerde saklanan bitmiş parçalar arasında yer alan ürünlerdir, genellikle, levha, yaprak, sarılı şerit, daire, çubuk, bar, bölme halindedirler, çoğunlukla tavlanmışlardır ancak yarı-sert olabilirler. 
Elektroformlama :Özel olarak formle edilen elektro-kaplama çözeltileri kullanılarak elektrikle iletilen biçimle alt damarlar (katod) üzerindeki metal tortu (çökelme). Parça duvarı, alt damarın çıkarılmasına izin verecek kalınlıktadır. Bu parça, daha sonra, altın takı bileşeni olarak kullanılabilir. 
Elektrolit: Suda elektrik akımını ileten çözeltiler oluşturan madde 
Elektroliz: Elektrik enerjisinin kimyasal enerjiye dönüşmesi esnasında meydana gelen işlem maddelerinin elektrik yardımıyla ayrıştırılması 
Faset: Pırlatnın yüzeylerine verilen isim 
Filigran (Telkari) Altın- gümüş metal üzerine yine ince yassı metal tellerden belli süs ve bezeklerin yapılmasıdır. Bu teller düz, zikzag burmalı, spiral ve örgülü olabilir. Telkari diye bilinen bu teknikle vav, kake diye isimler alırlar 
Fire: İşlenme anında meydana gelen metal kayıpları 
Gısbit Mıhlama çapağı 
Grafit: Ametal, toz karbon 
Granülasyon Teknik: .  Altın ve gümüşten yapılmış çok küçük küreciklerin dekaratif tarzda dizilmelerinden meydana gelen işlemlerdir 
Güherçile: Barut 
Güverse: Altın ve gümüşten yapılan minyatür kürecik 
Hadde:  Büyüktem küçüğe delikleri numara numara küçülen teli çekerek inceltmede kullanılan çelik alet
Hakkak: Çelik kalemlerle metal üzerine yazı yazan kalemkar 
Halhal: Ayakbileğine takılan zilli süs eşyası. Ayak bileziği 
Hamlaç: Üfleme borusu. Şalümonun L şeklinde alev çıkaran ayarlı boru kısmı 
Hızma: Harizma burun deliğinin yanına takılan süs eşyası 
Hurda: Üertim sırasında işlemdışı kalmış toz, parça ve madenler ve kullanım değerini yitirmiş, eritilerek işleme sokulacak takılar 
İizabe: Eritme. Metallerin pota içerisind ateşte ısıtılarak sıvı hale getirilmesi işlemi 
Kabaşon: Alt tarafı oyuk değerli ve traşsız taş 
Kakma: Çelik kjalem yardımıyla çökertme tekniği 
Kal: Toprak ve kilden hazırlanan çukurda kömür ateş yardımıyla metal külçelerin eritme işlemi
Katmer: Metal astar ve levhaların üzerinde oluşan kabuk 
Katot: Elektroliz işleminde (-) kutup) 
Kontür: Mücevherlerin üst kısmı olan montürü alttan destekleyen işlenmiş kafesli parçanın ismi 
Kostik: Sodyum hipo sülfat 
Külçe:  24 ayar som altın 
Kültüve: Havuzlarda istiridyenin içine boncuk konulup bekletilerek üzeri sedefle kaplanınca elde edilen suni incilerin ismi 
Küpe: Kulağa takılan süs eşyası. 
Lahit:  Kafkas Kalemkar ustalarının çelik üzerine altın kakma tekniği. Demir üzerine açılan kanalların ağızları dar, dipleri geniş tutularak hazırlanır. Bu kanallara saf altın çekiçle çakılır. Altınlar iyice yerleştiktan ve çapaklar alındıktan sonra demir harlı alevde ısıtılır. lav zamanı yağa sokularak su verilir. 
Lal: Kırmızı renkte süstaşı, alininyum oksit 
Lületaşı: Beyaz krem renginde kolay yontulabilen bir kalker 
Malgama: Altın gümüş gibi metallerin civa ile yaptığı alaşım. Civa yaldızı tombak 
Markiz: Mekik şeklinde traşlanmış taşlara verilen ad. 
Martela:  Geniş astar yüzeyleri kalemle düzeltme işlemi 
Maskala: Metal yüzeyleri parlatan çelik çubuk 
Mihenk: Kalsedon taşı. Altın ayar tespitinde kullanılır. 
Mikron:Kalınlık ölçü birimi 1mm=100 mikrondur. 
Milyem: 24 ayar altının 1000 milyem olduğu düşünülerek altın alaşımlarının bu değerlere göre tespiti 
Montür: Taşların monte edildiği mücevherin üst kısmı 
Nakkaş: Nakşeden nakış yapan bezeyen usta 
Necef: Dağ kristali, mühür yapımında kullanılır. 
Nişadır: Amonyak tuzu- Amonyum Klorür 
Nitrik Asit: Kezzap  
Oksit:  Havadaki nem ile metallerin üzerinde oluşan pas 
Ons: 31,1 gramlık ağırlık ölçüsü 
Pafta: Kuyumcuları küçük boy vida yaptıkları alet 
Perdah: Metal üzerindeki pürüzlerin eğelerle rendelerle düzeltilmesi 
Pertavsız  Büyüteç 
Pırlanta: Elmasın traşlanarak prizmatik özelliği kazandırılmış hali 
Pandantif: Sarkıtma gerdanlığa verilen isim 
Pomza: Isıl işlemler yapılırken mücevherin çabuk ve kolay parlamasını sağlayan yağlı pomad 
Ramat: Kuyumcu atölyelerinin çöplerinin toplanarak eritilmesi işlemi 
Rastlama: Yaslama tekniği ile altın mıhlama işlemi 
Rodaj: Rodyum kaplama 
Rond: Yuvarlak 
Roza: Foyasız olarak traşlanmış elmaş. Felemenk de denir. 
Rubi: Yakut 
Şalümo: Isıtıcı Hamlaç 
Talaz: Dalga bezeme. Kıvrık bezeme şeklindeki motiflere verilen ad. 
Tav: Altın- gümüş metallerin ısınma kıvamı 
Telkari:tekrar bkz. Filigre İnce tellerle bezem tekniği 
Teneker: Sodyum Tetra Borat. Boraks 
Tezyinat: Süsleme dekore etme işi 
Tombak: Bakır üzerine altın, civa malgamasıyla yapılan kaplama işlemi civa yaldızı 
Usta: zanaatta yüksek becerisi olan 
Vakum: Santrifüj döküm yapılacak alçı derecelerinin içinde hava kalmaması için havanın emilmesi işlemi
Yaldız: İnce kaplama . Elektroliz tekniği ile metalleri değerli metallerle kaplama işlemi 
Zebercet: Sarı yeşilimsi krizolit 
Zer: Altın 
Zerger :Kuyumcu 
Zergeran: Savat yapan usta 
Zernişani: Kakma ustası 
Zift: Reçine, horasan, asfalt ve yağ karışımından oluşan, kuyumcuların üzerinde altın gümüş levhaları yapıştırarak işledikleri pomad 
Ziynet: Altn gümüş ve değerli taşlarla yapılan süs eşyası 
Zümrüt:  Yeşil renkli berilyum silikat değerli kristal cevher 
Ag: Gümüşün (argentum) kimyasal simgesi 
Agat Taşı:  Koyu renkli sert bir taş 
Alafranga: Mıhlamacılıkta altı açık çeşitli yuvalara taş takma tekniği 
Alametifarika: Ürün üstünde ürünü yapan veya satan kişi veya kurumun kimliğini belirten işaret patent
Alaşım: Halita. İki veya daha fazla madenin eritilerek oluşturduğu bileşim. 
Alaturka: Mıhlama işlmelerinde, taşın foyalı kabara içine sıvama tekniği ile yerleştirilmesi 
Alman Gümüşü: Bakır, birinç ve %20-25 oranında çinko alaşımı. 
Amonyak: Azot ve hidrojen bileşimi, keskin kokulu bir gazKir ve yağ sökücü olarak kullanılır. 
Au: Altının kimyasal simgesi 
Ayar: Konu edilen metalin kendi cinsinden saflık derecesinin matematiksel ifadesi 
Beşibiryerde: Sarrafiye ürünü. Osamnlı ve cumhuriyet dönemine ait, beş altın lira gramına eşit altın paranın halk arasındaki ismi 
Boşaltma: mıhlama işleminde kullanılan yarım yuvarlak uçlu çelik kalem. 
Bronz: Bakır ve çinko alaşımıdır. Bakır, pirinç, çinko alaşımına da aynı ad verilir. 
Brose:  Takılarda matlaştırma amaçlı aşındırıcı sert keçe. 
Broş: Süs iğnesi olarak kullanılan takı 
Cd: kadmiyumun simgesi kuyumculukta kaynak oluşturmada kullanılan katkı maddesi 
Cevahir: Arapça'da cevherin çoğul hali. Elmas yakut gibi değerli taşlardan üretilmiş mücevher  
Cu: Bakır'ın kimyasal simgesi 
Cullinan: Armut kesimli beyaz renkte ve 530,20 kıratlık dünyanın en büyük elması 
Cüruf: Eritilen maddenin boraks, karbonat ve nişadırla temizlenmesinden sonra kalan ramatlık artığı. Kal sistemiyle geri dönüşüm sonrası oluşan posa 
Çapla: Mıhlayıcılıkta kullanılan düz ağızlı çelik kalem 
Çift:  Küçük maşa görünümünde tezgah ve kaynak işlemlerinde kullanılan kuyumcu aleti. 
Çörüşme: Isıl işlemve kaynak işlemlerinde, maddenin fiziki görünümünün bozularak pürüzlü hale gelmesi 
Dürtme:  Mıhlama işlemlerinde kullanılan yuvarlak uçlu çelik kalem 
Dolap: Takının cila öncesi bilye ve iğnelerle parlatılması işlemi. 
Engele: Mıhlama işleminde kullanılan, üçgen ağızlı çelik kalem 
Faseta/Faset: Pırlanta kesimleri sonucu oluşturulan yüzeyler 
Füsur: Genellikle yuvarlak ve küre biçiminde, metale taş yubvası açma ve pürüz temizleme işleminde kullanılan freze uçları 
Gemoloji: Değerli taş bilimi 
Gemolojist: değerli taş bilimiyle uğraşan uzman kişi 
Gısbit: Mıhlama işlemi sırasında oluşan maden talaşı 
Gravür: Ramat işlerinde kullanılan teknik. Fransızca oyma anlamına gelir. Kalem işleri sırasında verilen fireyi fade eder. 
Grippe: Değerli taşlarda "eski kesim" olarak bilinen taş kesim şekli 
Gursun: Altın-gümüş zemin üstüne vurma işlemiyle halkalar oluşturularak yapılan kumlama tekniğinde, tığ kalınlığında ucu pyuk çelik zımba 
Hanut: İşyeri dışındaki kişilere, getirdikleri müşterilerin alış verişlerinden verilen yüzde. Komisyon 
Hap: Altın ve gümüş içi boş top ve bu toplardan oluşan süzme tekdüze takı. 
Heştek :Metal Parçalarla yarım yuvarlak, top ve taş yuvası yapımında kullanılan çeşitli boylarda oyuk demir alet. 
In: Indiyum'un kimyasal simgesi. 
Ir: İridyum'un kimyasal simgesi 
Isıl işlem:/tavlama Madenlerin genişleme özelliklerini yitirmeleri halinde ısıtılarak yumuşatılması işlemi 
Işıl işlem: Madenin parlatılması işlemi. Üretimin son aşaması. Cila 
İfraz: Ramat ve bozuk alaşımlı maddenin tekrar kullanılabilir hale getirilmesi işlemi. Maden arıtma tekniği 
İzabe: Grafit potalarda madenin eritilme işlemi 
Kabara: Altı kapalı, yarım yuvarlak foyalı elmas taş yuvası. 
Kafkas Kalemi:  Desenlere kabartma görünüm kazandırmak amacıyla zemini çelik kalemlerle oyma tekniği. 
Kalemkar: Altın ve gümüş metal üzerine, çeşitli çelik kalemlerle yazı ve desen çizen 
Kalfa: Çırak ve usta arasında üretim elemanı. Usta adayı 
Katmer: Metal üzerinde eritme veya alaşım hatası sonucunda oluşan hava boşluğu. Metal kabuğu 
Kaynak: İşlem yapılacak metalin kendi cins ve ayarında yumuşatılmış hali 
Kitlekleme: İnci, mercan,kehribar gibi ürünleri ipek düğümlü iplere dizme işlemi. 
Klips: Zincir, kolye,inci, mercan gibi kol ve boyunda kullanılan takılarınsabitlenmesini sağlayan özel anahtar. 
Körük: Yakıt olarak genellikle benzinin kullanıldığı, ayakla basılan bir körüğün sağladığı hava ile çalışan klasik şalümo 
Kral Suyu: Selenyum asidi. Altın ve diğer bütün kimyasal bileşiklerini etkileyen 1 litre nitrik asit ve 3 litre hidroklorik asit bileşimi. 
Kubbe:  Kal sistemiyle elde edilen altın ve gümüşe verilen isim. 
Kumlama: Klasik ve modern yöntemlerle takıya mat görünüm veya kalem işlemlerinde görünüme belirginlik vermek amacıyla zemine verilen ince kum vurma işlemi 
Lamba: Küçük bir gaz deposunun ucundaki alevin ince bir çubukla işleme sokulduğu klasik şalümo 
Lehim: Düşük ısıda eriyebilen, düşük dirençli, kalay ve kurşun karışımı bir çeşit kaynatıcı 
Lonca: Osmanlı döneminde, günümüz odalarının işlerini üstlenmiş, manevi değerlere bağlı esnaf birlikleri 
Lup: Mercek. Başta taşların değerlendirmesi olmak üzere metaller üzerinde damgalama ve ince ayrıntların incelenmesine yardımcı alet 
Lüle Taşı: Kolayca yontulup işlenen, beyaz renkli magnezyum silikat. Eskişehir taşı. Deniz köpüğü 
Malafa: Demir bakır alaşımları veya ahşaptan üretilmiş, üzeri düz  
Malgama: Taombak. Cila yaldızı. Altın ve gümüşün civa ile yaptığı alaşım. 
Maskala: Metal yüzeylerin parlatılmasında kullanılan çelik çubuk 
Mengeç: Metal yüzeylein parlatılmasında kullanılan çelik çubuk. 
Mihengir: Nesnelereistenilen ölçüde paralel çizgiler çizmeye ve uzunluk süresini kontrole yarayan ölçme aracı 
Mihenk: Altın ayar tespitinde kullanılan denek taşı. Kalsedon taşı. 
Mine: Dövülmüş renkli cam kırıklarının metal üzerinde hazırlanmış yuvalara fırınlanarak doldurma tekniği. 
Miskal: Kuyumculukta özellikle inci gibi ürünlerde kullanılan 4,8 gr'lık ağırlıkölçüsü birimi. Birbuçuk dirhem değerinde eski ağırlık ölçüsü birimi. 
Montür: Dar anlamda taşların konduğu, mücevherlerin üst kısmı. Geniş anlamında ise takı, sade işleminin bitmiş hali. 
Mücevher: Değerli taşlarla bezenmiş süs eşyası 
Ni:  Nikel'in kimyasal simgesi 
Niello: Savat 
Oksit:  Hava neminin metal yüzeyinde oluşturduğu katman 
Pafta: Metal çubuk ve borularla diş açan alet 
Pandantif: Genellikle sarkıntılı gerdanlıklar için kullanılan ad. 
Palmer: Mikrometre. Metallerde kalınlık ölçü aleti 
Patina: Bakır çalığı. Bakırın hava nemi, oksijeni ile reaksiyonu sonucu oluşan, yeşil renkteki bakır karbonat. 
Pb: Kurşun'un kimyasal simgesi. 
Pd:  Paladyum'un kimyasal simgesi. 
Perçin:  İki veya daha fazla levhayı birbirine bağlamak için çivinin ezilerek baş durumuna getirilen ucu. Kuyumculukta takının oynak bölümlerinde kaynağın sakıncalı veya gereksiz görülmesi halinde, metalin kendi cinsinden bir telle sabitlenerek, telin her iki ucunun şişirilmesi işlemi. 
Peregrina: 34 kırat ağırlığında, armut biçiminde, dünyanın bilinen en büyük incisi. 
Pevla:  Mühür mumu bir birim golamalk, iki birim reçine ve bir birim üstübeç karışımı olan, mıhlama ve kalemkarlıkta kullanılanan yapıştırıcı. 
Pirinç: Bakır ve % 45 çinko ile yapılan alaşım. 
Pota:  içinde metal eritilen grifit özel kap. 
Prototip: Anakalıp. Dökümhanede kavuçuğa alınarak seri üretime geçilecekürünün sadekar tarafından üretilmiş orijinal hali. 
Pt Platinin kimyasal simgesi 
Ramat:  üretim sırasında engellenemeyen maden kayıplarının atölyenin çöp ve atıklarından geri dönüşümünü sağlama amaç ve tekniği 
Raspa: Özellikle taş yuvası ve metal üzerindeki pürüzlerin giderilmesi işlemlerinde kullanılan, sivri uçlu, keskin kenarlı oluklu üçgen alet. 
Rastlama: Mıhlama işlemlerinde yaslama tekniği 
Regent: 140,50 kıratlık dünyanın bilinen en temiz elması 
Rodaj: Rodyum kaplama 
Roza: Felemenk. Bir tür elmas yontum şekli. 
Sarrafiye: Yeni ve ticarti serbest eski altın para alım satımlarıyla uğraşan kuyumculuk bölümü 
Savat: Neiello. Gümüş üzerine özel bir teknikle, kurşun kullanılarak yapılan nakış. Kara nakış. 
Sedimantasyon: Çökeltme 
Sıvama: Mıhlamacılıkta, taşın tüm çevresinin metalle kapatılarak gerçekleştirildiği mıhlama tekniği 
Sn : Kalay 
Süblime: Siyanür 
Şalümo: Şalamo, Şaloma: Kaynaklama ve ısıl işlemlerde kullanılan, değişik tekniklerle alev üretici alet. 
Şarnel: Kuyumculukta tek başına veya çeşitli ürünlerde eklenti olarak, geniş bir kullanım alanına sahip, madenin kendi cinsinden oluşturulmuş boru. 
Takoz: Kuyumcu tezgahında testere ve tesviye işlemlerinin gerçekleştirildiği ahşap çıntı. Mecaz anlamda "külçe" halindeki maden. 
Tav: İşlenecek metalde bulunması gereken ısı ve nemin yeterli olması, işlemler dırasında sertleşmiş madene tekrarişlenebilir özellik kazandırma. 
Telkari: Çok ince tellerle oluşturulan desenler ve ve bu desenlerden takı oluşturmak için kullanılan özel üretim tekniği 
Tezyin: Bezene. Süsleme. Dekro verme 
Tezyinat: Bezekler, süsler. 
Tire: Fırçalarla parlatılmayan takıların parlatılması amacıyla, bir ucu sabitlenmiş pamuk ipliği için kullanılan terim. İp üzerine sürülen parlatıcılarla yapılan işleme tirelemek denir. 
Tor: Şalümo alevinin metalin alt ve yanlarına etkisini arttıran, amyant ve ürün arasında kullanılan örgülü demir tel. 
Tunç: Kalay, bakır karışımı. 
Varak: Altın gümüş gibi madenleri, döverek oluşturulan ince metal yaprak. 
Yaldız: Takıda, cila fırçalarının ulaşamadığı bölümlere, yüksek ayar parlak görünüm kazandırılma işlemi.
Zaç yapı: Sülfirik asit. Madenler üzerindeki oksit, yağ ve kirden arındırılması işleminde kullanılan temizleyici alet. 
Zn: Çinko'nun kimyasal simgesi.